“Dünyadaki
her bir vilayet bulundukları yerde geçim sağlayamayan veya başka bir yere
taşınamayan sakinlerle dolup taştığında… dünya kendini temizleyecek.”
Machiavelli
Şöyle bir etrafınıza bakın. Metroya binerken, yolda
yürürken, vapura inip bindiğinizde. Etrafınızda ne görüyorsunuz? Hissettiğiniz şey
ne? Şahsen benim etrafımda gördüğüm tek şey ‘insan’ hissettiğim şeyse
sıkışıklık, yarış hali, klostrofobi… çok fazlayız, çok kalabalığız ve söz
konusu Türkiye olduğundaysa çok fazlasıyla saygısızız.
Nüfusumuz patlamış durumda. Akşam 6’dan itibaren
taksi bulmanız mümkün değil. Oturup bir kahve içeyim desen hiçbir kafede yer
yok. İş saatlerinde herkes özel aracında ‘tek başına’ oturup sonra da ne kadar
trafik var diye kafayı yemekte. Metroda sarı çizgiyi geçmeden beklemek mümkün
değil; çünkü daha yolcular inmeden binmeye çalışanlar sürekli bir omuz atma
halinde. Sizi bilmem ama ben bazen nefes alamıyorum.
Bestsellerların kralı, yazın kitap çıkarsa da
sahilde okusak diye beklediğimiz Dan Brown’ın son romanı işte bu sebeple ilgimi
fazlasıyla çekti. Kitap klasik bir bestseller olmasına rağmen bu sefer ciddi
bir konu olan nüfus patlamasına el atmıştı ve insanın aklına etik bir problem
sokuyordu; “İnsanlığın geleceği için insanlığa yapılacak herhangi bir müdahale ne kadar doğru olacaktır?"
Kitapta, insanların kontrolsüz bir şekilde üremeye
devam ederse neler olabileceğine dair çok güzel bir açıklama var: “Bir türün, yaşadığı ortamda aşırı
çoğalarak yok olması normaldir. Ormandaki minik bir göl üzerinde yaşayan yosun
kolonisini düşün, gölün mükemmel dengedeki besin maddelerinin keyfini çıkarır. Kontrol
edilmezse öyle hızlı yayılır ki, bir anda gölün tüm yüzeyini sararak güneşi
engeller ve bu yüzden göldeki besin maddelerinin yetişmesini önler. Çevredeki mümkün
olan her şeyi tüketen yosun hemen ölür ve geride hiçbir iz bırakmadan yok olur.
(…) Benzer bir kader, insan türünü de bekliyor olabilir. Tahmin
edebileceğimizden çok daha yakın ve hızlı.”
|
Niccolo Machiavelli |
En tepedeki alıntı ise Machiavelli’den. Machiavelli’nin
‘kendini temizleyen dünya’dan kastı salgın hastalıklar. Nüfusu kendine dert
edenler için de bu salgın hastalık olayı oldukça önemli. Çünkü istatistiksel
olarak bakıldığında, salgın hastalıkların ya da büyük felaketlerin hep nüfusun
fazla olduğu dönemlere denk geldiği görülüyor.
Kitabın transhümanist kötü adamı (gerçekten kötü mü
acaba?) da kendine bunu dert eder. İstatistikçiler ve biyologlara göre
insanlığın uzun süre ayakta kalmasını mümkün kılacak nüfus oranı 4 milyardır. Fakat
şu anda 7 milyar insana ev sahipliği yapan dünyaya bakınca kötü adamımız
karalar bağlar. Buna bir çözüm bulmak lazımdır. O da, doğa ananın en sevdiği
yolu seçer; salgın. Dahi bilim adamının yarattığı salgın veba gibi herkesi
kırıp geçecek bir salgın değildir. Aşırı üremeyi dengelemek için özel olarak tasarlanmış
bir kısırlık virüsüdür. Herkese değil, sadece belirli oranda bireye yerleşecek
olan bu virüs sayesinde insanlar kontrolsüzce üreyemeyecek ve doğal olarak
nüfusumuz düşecektir.
Ne yalan söyleyeyim, bu bana bir an harika bir
fikir gibi geldi. Dünya sadece büyük şehirlerden ibaret değil. Eğitimsiz ve
dünyanın ücra köşelerinde yaşayan insanlara ne kadar didinsek de korunmanın
önemini ve yöntemlerini öğretemeyeceğiz. Buna kültür, inanç, siyaset gibi
etkenleri eklediğimizde aslında nüfusu kontrol etme güçlüğü tüm insanlık için
geçerli oluveriyor. Dolayısıyla, bu virüs nüfus problemini çözebilecek en iyi
yöntem olabilir gibi.
İşte kendimi tüm bunları düşünürken buldum.
Etik açıdan
bakıldığında yanlış bir şey gibi gözükse de bilimsel olarak düşünüldüğünde
mantıklı gelen bir çözüm. Sonuçta kimse ölmüyor, sadece çocuk yapma hakları
onlara sorulmadan ellerinden alınıyor- ki bu da bir insanlık suçu değil mi? İnsanlardan, onların her yerde olmasından bu kadar
nefret ederken, benim de onlardan biri olduğumu nasıl da hemen unutuyorum? Fakat yine de, insanlığın selameti için yine insanları ödün vermesi gerekmez mi?
Neyse, kafam çok karıştı. Ne düşüneceğimi neyin
doğru neyin yanlış olduğunu bilemedim. Sonra da durup bir düşündüm; acaba ben
faşist miyim?
*Bu yılki Bienal'a sevgilerle:)