2 Ekim 2013 Çarşamba

Anne Ben Faşist Miyim?*

“Dünyadaki her bir vilayet bulundukları yerde geçim sağlayamayan veya başka bir yere taşınamayan sakinlerle dolup taştığında… dünya kendini temizleyecek.”
                                                                                                             Machiavelli

Şöyle bir etrafınıza bakın. Metroya binerken, yolda yürürken, vapura inip bindiğinizde. Etrafınızda ne görüyorsunuz? Hissettiğiniz şey ne? Şahsen benim etrafımda gördüğüm tek şey ‘insan’ hissettiğim şeyse sıkışıklık, yarış hali, klostrofobi… çok fazlayız, çok kalabalığız ve söz konusu Türkiye olduğundaysa çok fazlasıyla saygısızız.





Nüfusumuz patlamış durumda. Akşam 6’dan itibaren taksi bulmanız mümkün değil. Oturup bir kahve içeyim desen hiçbir kafede yer yok. İş saatlerinde herkes özel aracında ‘tek başına’ oturup sonra da ne kadar trafik var diye kafayı yemekte. Metroda sarı çizgiyi geçmeden beklemek mümkün değil; çünkü daha yolcular inmeden binmeye çalışanlar sürekli bir omuz atma halinde. Sizi bilmem ama ben bazen nefes alamıyorum.



   Bestsellerların kralı, yazın kitap çıkarsa da sahilde okusak diye beklediğimiz Dan Brown’ın son romanı işte bu sebeple ilgimi fazlasıyla çekti. Kitap klasik bir bestseller olmasına rağmen bu sefer ciddi bir konu olan nüfus patlamasına el atmıştı ve insanın aklına etik bir problem sokuyordu; “İnsanlığın geleceği için insanlığa yapılacak herhangi bir müdahale ne kadar doğru olacaktır?"


Kitapta, insanların kontrolsüz bir şekilde üremeye devam ederse neler olabileceğine dair çok güzel bir açıklama var: “Bir türün, yaşadığı ortamda aşırı çoğalarak yok olması normaldir. Ormandaki minik bir göl üzerinde yaşayan yosun kolonisini düşün, gölün mükemmel dengedeki besin maddelerinin keyfini çıkarır. Kontrol edilmezse öyle hızlı yayılır ki, bir anda gölün tüm yüzeyini sararak güneşi engeller ve bu yüzden göldeki besin maddelerinin yetişmesini önler. Çevredeki mümkün olan her şeyi tüketen yosun hemen ölür ve geride hiçbir iz bırakmadan yok olur. (…) Benzer bir kader, insan türünü de bekliyor olabilir. Tahmin edebileceğimizden çok daha yakın ve hızlı.”



Niccolo Machiavelli

En tepedeki alıntı ise Machiavelli’den. Machiavelli’nin ‘kendini temizleyen dünya’dan kastı salgın hastalıklar. Nüfusu kendine dert edenler için de bu salgın hastalık olayı oldukça önemli. Çünkü istatistiksel olarak bakıldığında, salgın hastalıkların ya da büyük felaketlerin hep nüfusun fazla olduğu dönemlere denk geldiği görülüyor.


Kitabın transhümanist kötü adamı (gerçekten kötü mü acaba?) da kendine bunu dert eder. İstatistikçiler ve biyologlara göre insanlığın uzun süre ayakta kalmasını mümkün kılacak nüfus oranı 4 milyardır. Fakat şu anda 7 milyar insana ev sahipliği yapan dünyaya bakınca kötü adamımız karalar bağlar. Buna bir çözüm bulmak lazımdır. O da, doğa ananın en sevdiği yolu seçer; salgın. Dahi bilim adamının yarattığı salgın veba gibi herkesi kırıp geçecek bir salgın değildir. Aşırı üremeyi dengelemek için özel olarak tasarlanmış bir kısırlık virüsüdür. Herkese değil, sadece belirli oranda bireye yerleşecek olan bu virüs sayesinde insanlar kontrolsüzce üreyemeyecek ve doğal olarak nüfusumuz düşecektir.




Ne yalan söyleyeyim, bu bana bir an harika bir fikir gibi geldi. Dünya sadece büyük şehirlerden ibaret değil. Eğitimsiz ve dünyanın ücra köşelerinde yaşayan insanlara ne kadar didinsek de korunmanın önemini ve yöntemlerini öğretemeyeceğiz. Buna kültür, inanç, siyaset gibi etkenleri eklediğimizde aslında nüfusu kontrol etme güçlüğü tüm insanlık için geçerli oluveriyor. Dolayısıyla, bu virüs nüfus problemini çözebilecek en iyi yöntem olabilir gibi. 

İşte kendimi tüm bunları düşünürken buldum. 

Etik açıdan bakıldığında yanlış bir şey gibi gözükse de bilimsel olarak düşünüldüğünde mantıklı gelen bir çözüm. Sonuçta kimse ölmüyor, sadece çocuk yapma hakları onlara sorulmadan ellerinden alınıyor- ki bu da bir insanlık suçu değil mi? İnsanlardan, onların her yerde olmasından bu kadar nefret ederken, benim de onlardan biri olduğumu nasıl da hemen unutuyorum? Fakat yine de, insanlığın selameti için yine insanları ödün vermesi gerekmez mi?

Neyse, kafam çok karıştı. Ne düşüneceğimi neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemedim. Sonra da durup bir düşündüm; acaba ben faşist miyim?

*Bu yılki Bienal'a sevgilerle:)


2 yorum:

  1. ben de okudum kitabı ve seninle aynı düşüncelere kapıldım yavrum, ben de sorayım o zaman; kızım ben faşist miyim?! :)

    YanıtlaSil